KOYUNLARI kesme işi bitince Akif amca bizi eve bıraktı. Vaktimizi bütün bir gün boyunca dışarıda geçirdiğimizden epeyce yorulmuştuk. Fakat annem hemen yeni aldığımız kıyma makinesini çıkardı. Babam onu mutfaktaki masanın bir kenarına kurdu. Makine kaymasın ve yerinden oynamasın diye de iyice sıkıştırdı. Annem etleri ufak parçalara, babam da onları makinede kıymaya başladı. Kıymanın kokusu farklıydı ama görünümü kasaptaki gibiydi.
Babam bir süre kıydıktan sonra ben de kıymak istedim. Fakat makineyi çekmek çok zor ve de yorucu idi. İsmail de biraz denedi ama en çok babamla annem kıydı.
Bu arada annem koyunun ciğerlerini küçük parçalara doğradı. Ardından bir tavada onları pişirmeye başladı. İçine soğan, biber ve çeşitli baharatlar kattı. Taze kesildiği için etin tadı değişikti. Bir yandan ciğerden dürüm yapıyor bir yandan da imalâta devam ediyorduk.
Ertesi gün et işine devam ettik. O gün sucuk ve pastırma yapacaktık. Buna çok sevindik zira Ankara’da iken ne sucuk ne de pastırmadan pek yiyememiştik. Avustralya’da ise sucuk ve pastırmamızı evde kendimiz yapacaktık!
Pastırmada kullanmak için çemen yapmamız gerekiyordu. Annem kırmızı biberle marketten aldığımız ve adlarını bilmediğim diğer baharatları kararak güzel bir çemen yaptı. Ankara’da iken çemeni çok seviyorduk. Ama ilk defa ondan Avustralya’da da yiyecektik. İşte, o sabah kahvaltıda çemenli yumurta pişirdik!
Kıyma makinesine başka bir alet ve ucuna da koyundan çıkarılan bağırsak takıldı. Makineden tekrar ama baharatlı olarak geçirilen kıyma böylelikle sucuk oldu. Yapılan sucuklar önce halka haline getirildi. Halkalar daha sonra duvara asıldı. Annem “Bunların önce burada en az bir hafta kuruması lazım” dedi.
Etin başka parçalarından babam pastırma yapmaya başladı. Hazırlanan etler önce tuzlandı daha sonra da çemene yatırıldı. Çemenle iyice karıldıktan sonra kurusun diye onlar da bir ipe asıldı.
Sucuk ve pastırma yapma işi bizi çok mutlu etti. Zira artık kahvaltıda sucuklu yumurta ve de pastırmalı ıspanak gibi yemekler yapabilecektik. Zaten önceki hafta beyaz peynir ve zeytin de almıştık. Ankara’nın bazı semtlerindeki insanların yediklerinden artık biz de yiyebilecektik.
Turşu ve gözleme imalatı
O hafta evimizde yiyecek başka çok şeyler yaptık. Annem Victoria Market’ten aldığımız domatesten turşu kurdu. İçine biraz da yeşil biber attı. Turşu suyuna katılan sarmısağın çoğunu da bana soydurdu.
Turşunun dışında annem Yunanlar’dan aldığımız maya ile bir de yoğurt kurdu. O günden sonra evimizden yoğurt hiç eksik olmadı.
Yine o günlerde annem ocakta kullanmak üzere bir saç aldı. O haftadan sonra annem cumartesi sabahları gözleme yapmaya başladı. Gözleme, ayran ile yenildiğinde çok lezzetli oluyordu. Evde yoğurt bulunduğu için ayran yapmak hiç de zor değildi.
Gözleme yaparken anneme yardım etmeyi çok seviyordum. Zira gözlemenin kokusu çok güzeldi. Annem gözlemeyi hazırlarken saçta çevirme işini ben yaptım. Ancak dışına sürülen yağı ise kendi sürdü. Zira yağı sürme işini tam yapadım.
Gözlemenin en çok iki türlüsünü yaptık. Biri ıspanaklı peynirli, diğeri de kıymalı, domatesli ve soğanlı olanı idi. Bir de bazlaması vardı ki o da sade olanı idi. O da çay ile güzel oluyordu.
Köydeyken ailemizin bir tandırı vardı. Bir damın kenarındaydı. Ailenin bütün kadınları ve kızları bir araya gelir birlikte yufka ekmek ve gözleme yapardı. Biz de çocuklar olarak oralarda eğlenir oynardık. Annelerimiz arada bir pişen taze gözlemelerden verirlerdi. Köyde ekmek pişirme işi bazen günlerce sürerdi. Pişirme sırasında herkese iş düşerdi. Çocukların da yaptığı işler olurdu.
Annemin anlattığına göre ben ufakken bir hayli yaramazlıklar yapan bir çocukmuşum. İşte o ekmek yapma gününün birinde ikide bir gelip kadınlardan ekmek istiyormuşum. Sonra anlaşılmış ki aldığım ekmekleri evin köpeklerine veriyormuşum. Bunu öğrenince bana o gün bir daha ekmek vermemişler. Israr ettiğim halde beni ve köpekleri oradan uzaklaştırmışlar. Bunun üzerine ben kızmışım. Sonra gidip damın üzerine çıkmışım. Alt tarafta kadınlar ekmek pişirmeyle meşgulken birden üzerlerine su gibi birşeyin döküldüğünü hissetmişler. Yukarı bakınca benim üzerlerine işediğimi görmüşler. O gün yapılan ekmek ve gözlemelerin çoğu heder olmuş. Ama annem yakalayınca benden bayağı bir hesap sormuş.
Fakat Avustralya’da ise gözleme yaparken bana çok işler düştü. Zira annem fabrikada çalıştığından ancak haftasonlarında bu işleri yapılabiliyordu.
Mantı ve erişte imalatı
Annemin North Fitzroy’da çalıştığı ayakkabı fabrikasının tam karşısında bir market vardı. Adı ‘Piedimonte’s Supermarket’ idi. Gittik yağmurlu bir haftasonunda oradan büyükboy bir paket un aldık. O undan mantı ve erişte yapacaktık.
Annem önce undan hamur yoğurdu. Sonra onu yumaklara böldü. Daha sonra yumakları sırayla oklava ile açtı. Ondan sonra da onları dörtken şeklinde kesmeye başladı. Annem bize mantının nasıl büküldüğünü gösterdi. Bükme işini İsmail de yaptı. Büktüğümüz mantıları dibi yağlı bir tepsiye dizdik. Çalışırken benim büktüğüm mantılar acaba kime düşecek diye hep düşündüm.
İki türlü mantı yaptık. Biri içi boş olan sade mantı. Diğeri de içi kıymalı olan mantı idi. En çok sade mantıdan yaptık zira onları koruyabilmek daha kolaydı.
Mantı bükerken ne kadar çalışsam da annem kadar hızlı bükemiyordum. Annem eline aldığı hamuru bir çırpıda büküveriyordu. Ben bir tane bükünceye kadar o üç tane yapıyordu.
Mantı bükerken Cemile de yardımcı oldu. Ancak sandığı gibi pek de beceremiyordu. Ama buna rağmen en iyi mantıyı büktüğünü iddia ediyordu. Oysa ki annem onun yaptıklarını o görmeden tekrar düzeltiyordu.
Annem tepsideki mantıları bir müddet ocakta kavurdu. Kavruldukça mantılar sertleşmeye başladı. Sonra da soğumasını bekledi. Annem, mantı kavrulduğunda daha uzun bir zaman korunabildiğini söyledi. Soğutulmuş mantıları annem büyük bir kavanoza koydu ve “Lazım oldukça buradan alıp pişirir yeriz” dedi.
Mantı bizim en çok sevdiğimiz yemeklerin başında geliyordu. Sarmısaklı ve yoğurtlu olunca çok lezzetli oluyordu. O gece Avustralya’da ilk defa mantı yiyecektik.
Mantıdan arta kalan yumaklardan annem bir miktar hamur aşı kesti. Hamur aşı yapımında bize pek bir iş düşmedi. Zira annem onu tek başına yapabiliyordu. Mantının tersine hamur aşı bükülmüyordu. Hamur, mantıdan çok ufak olan dörtken şeklinde kesiliyordu. Yapılması bu nedenle daha kolaydı.
Hamur aşı da mantı gibi en çok sevdiğimiz yemeklerden biriydi. Mercimekli yapıldığında çok lezzetli oluyordu. Hamur aşına da elbette sarmısaklı yoğurt ilave ediliyordu. Köyde ve Ankara’da iken en çok yediğimiz yemekler bunlardı.
Mantı ve hamur aşından başka annem bir de erişte kesti. Erişte daha çok pilav gibi pişiriliyordu. Pişirildikten sonra tereyağ ekleniyordu. Mantı ve hamur aşının tersine sarmısaklı yoğurt eklenmeden yeniliyordu.
Erişte biraz hamur aşı gibiydi ancak çok daha ince kesiliyordu. Annem hamur aşı ve erişteyi mantı gibi kızartmadı. Onları kurutmak için bir çarşaf üzerine serdi. Hamur aşı ve erişte bir müddet orada öyle kaldı. Kuruduktan sonra annem onları da birer kavanuza koydu.
Yorgan yapmak
Turşu, yoğurt, sucuk ve mantı yapma işleri bitince annem koyunlardan kalan yünlerden yorgan yapacağını söyledi. Buna da çok sevinmiştik zira Avustralya’da ilk defa battaniye yerine yatakta yorgan kullanacaktık.
Annem yünü önce sıcak suda güzelce bir yıkadı. Duruladıktan sonra kuruması için bir yere serdi. Kuruduktan sonra da yüne yapışık olan diken ve çöpleri ayıkladı. Ayıklama işinde ben de yardımcı oldum. Yünde yüzlerce diken vardı. Tamamını arasından çıkardık.
Annem dikenden temizlenen yünü bir çarşafın üzerine serdi. Sonra da bir oklava ile yünü döverek çırpmaya başladı. Çırptıkça yün telleri birbirinden gevşeyerek ayrılıyordu. Ayrıldıkça da yumuşamaya başladı. Dövme işi bittiğinde yün çok kabardı. Daha sonra dikmiş olduğu çarşafların arasına döşeyerek onlardan bize birer yorgan yaptı.
Bahçede sebze yetiştirmek ve bulgur aşı yapmak
Scotchmer Street’deki evimizin önünde bir bahçe yeri vardı. Annem oraya domates, biber ve salatalık ekti. Tohumlarını ise Victoria Market'ten almıştı.
O yaz kendi yetiştirdiğimiz domates, biber ve salatalıklardan yedik. Mutfakta lazım oldukça annem topluyor ve kullanıyordu.
Annem bir defasında domatesleri yeşilken topladı. Onlardan yeşil domates turşusu kurdu. Sarmısağı soyma işini yine bana verdi.
Victoria Market’ten sonraki zamanlarda çok şeyler aldık. Bunlardan biri de bulgur idi. Annem, bulgur ile değişik yemekler yaptı. En çok sevdiğimiz ise bulgur pilavı ve domatesli bulgur aşı idi.
Piedimonte’s süpermarketinde ‘libanis ekmeği’ diye bir ekmek vardı. O ekmek köydeki yediğimiz ekmeklere benziyordu. Bulgur aşını o ekmekle yemek çok daha lezzetli oluyordu. Bir de yeşil domates turşusu olunca insan neredeyse iki tabak yiyordu.
SÜRECEK