SMITH Street’teki gazeteciden sağ tarafa ilerleyince orada bir ekmekçi vardı. Ekmekçide isteğe göre değişik türde sandviç ya da rol ekmeği yapılıyordu. Bazı günlerde iş sonrasında o dükkana gurup halinde gidiyorduk. Her birimiz oradan yiyecek birşey alıyorduk.
Rol ekmeği sade olarak alındığında 5 sentti. İçine tere yağ sürüldüğünde 6 sentti. Ama biz yeni bir çeşidini icat ettik. Ekmeğin arasına yağ yerine sos sürdürüyorduk. İşte biz en çok içi soslu rol ekmeğini seviyorduk. Soslu rol ekmeği 7 sentti.
Ekmekten bazen tere yağlı bazen de soslu alıyorduk. Ama tere yağlı rol de çok iyi oluyordu. Fakat soslu olanı bazılarımıza göre daha güzel oluyordu.
Fakat daha sonralarda yolun sol tarafında yeni bir dükkan açıldı. Bu dükkanda pie yapılıp satılıyordu. Pie yuvarlakça, dışı hamurdan içi etten oluyordu. Pie için başka bir ülkede satılmıyor deniliyordu. Türkiye’den gelen yetişkinlerin hiçbiri pie’ı bilmiyordu. Yediklerinde de beğenmiyorlardı. Pie’ı çocuklar çok seviyordu. Zira çok lezzetliydi.
Pie’cı zayıf ve uzun boylu bir adamdı. Beyaz renkli uzunca bir önlüğü ve yine beyaz renginde büyük bir şapkası vardı. Pie’ları okuldakine kıyasla kocamandı ve de eti boldu. Fırından yeni çıktığı için daima sımsıcaktı. Pie’ların birçok çeşidi vardı. Kimisi sade dana etinden, kimisi de soğanlı ve etlisindendi. Arzu eden üzerine domates sosu sıktırıyordu.
Biz bu dükkana gitmeye başladık. Zira hepimiz pie yemeyi çok seviyorduk. Bizi grup halinde görünce pie’cı mutlu oluyordu. Bize kendi eliyle yaptığı pie’ların en güzelinden veriyordu.
You lucky chum
Bir cuma günü gazeteciden paramızı alınca pie’cıya gittik. Kimisi dana etinden, kimisi de soğanlı ve etlisinden istedi. Pie’lar geldikçe bazısı yiyor ama bazısı da pie’ını bekliyordu.
Nihayet benim pie’ım da geldi. Fakat fırından yeni çıktığı için çok sıcaktı. Pie’ı sıcakken yemek tehlikeliydi. Zira dikkat edilmezse ağız ve damağı yakıyordu.
Pie’ın içi tez soğusun diye üstündeki kapağını kaldırdım. Fakat kaldırır kaldırmaz içinden birşey çıktı. Onu görür görmez içim birden ürperdi. Zira görünen şey hiç de bilinen dana etine benzemiyordu.
Gittim pie’ımı Yılmaz’a gösterdim. Yılmaz bir baktı ve hemen kızdı. “Ulan, bu dana değil domuz eti!” dedi.
Adam o gün pie’lardan birinin içine bir dilim domuz salamı saklamış. Bunu “Artık kimin şansına çıkarsa” düşüncesiyle özel olarak yapmış.
Yılmaz pie’ı aldı ve yüksek sesle adama bağırdı. Adam o sırada fırından birşeyler çıkarmakla meşgüldü. Yılmaz’ın sertçe bağırmasına bir anda anlam veremedi. Yılmaz elindeki pie’ı göstererek “Hey, bu nedir?!” dedi. Adam önce gözlerini süzerek bir baktı. Ardından büyük bir gurur ve mutlulukla kahkaha attı. Sonra da İngilizce olarak “Hey, you’re a lucky chum! You got the bacon!” diye çığlık attı. Yani Türkçe olarak “Şans sana vurdu dostum! Domuz salamı sana çıktı!” dedi.
Adamın sevindiğini görünce Yılmaz hepten sinirlendi. “Ne şansı lan!” diye bağırarak pie’ı tüm gücüyle adama fırlattı. Adamın göğüsüne çarpan pie param parça oldu. Parçaların herbiri değişik bir yana fırladı. Adam önce bir şaşkınlık yaşadı. Ardından “Why you bloody..!” diyerek tezgahın üzerinden atladı. Sonra son süratle bizi kovalamaya başladı. Korkudan herbirimiz bir anda toz olduk. Kimimiz sola, kimimizse sağ yöne doğru kaçtık. Fakat adam önlüğünden dolayı pek koşamadı. Bize yetişemeyince de dükkana geri döndü.
Bizim Yılmaz çok cesurdu. Pie’cıya karşı koyma işini zaten başkası yapamazdı. Yapması aklına bile gelmezdi.
O gece hepimiz flatların altında toplandık. Pie dükkanındaki yaşananları orada olmayanlara anlattık. Herkes adama kızgındı. Herkes birşey söyledi.
- Bu adama ders vermemiz lazım.
- Peki ne yapalım?
- Onu öldürelim.
- Dükkanı yakalım.
- Onu da içinde yakalım.
- Ne zaman yapalım?
- Bu gece.
- Saat onbirde
- Tamam, hep burada buluşalım.
- Adama dersini verelim!
Neticede fırını yakmaya karar verdik. O gece fırını pie’cıyla birlikte yakacaktık. Bu iş için gece onbirde buluşucaktık. Binayı ateşe verme işini hep birlikte yapacaktık.
Ama saat onbirde hiç kimse buluşmadı. Flattan aşağa kimse inmedi. Dolayisiyle fırını yakma işi olmadı. Adamı affettik, fırını da yakmaktan vazgeçtik.
Aradan bir hafta geçince pie yemeyi özledik. Kendi aramızda konuştuk ve dükkana gitmeye karar verdik. Sıraya girdik ve pie’cıya siparişlerimizi verdik. Sonra bir kenara oturup sessizce pie’larımızı afiyetle yedik. Adam bizi görünce mutlu oldu. Biz de pie’larımıza kavuşunca mutlu olduk.
SÜRECEK