YİNE bir cumartesi günüydü. Hep birlikte Town Hall’un arkadasındaki parkta footy oynadık. Ama bugün maçı kısa kestik. Zira bugün ilk defa bir footy maçını seyretmeye gidecektik. Footy’nin hakikisini, üstelik de MCG’de seyredecektik.
MCG’yi televizyonda maç seyrederken görüyorduk. Fakat televizyonda sadece sahası görülebiliyordu. Geri kalanını görmek mümkün olmuyordu. MCG’yi bizden, daha önceleri başkaları ile gittiği için Mehmet görmüştü. Zaten bizi de o götürecekti. İlk defa bir sahayı ve oyuncuları yakından görecektik.
Ancak gideceğimiz maç hiçbirimizin tutmadığı takımlar arasında olacaktı. Zira çoğumuz ya Collingwoodlu ya da Fitzroylu idik. Ogün ise Richmond Tigers, Carlton Blues’lere karşı oynayacaktı.
Üzerimizi değiştirmek için evlerimize çıktık. Mehmet “Maça girmek ve yiyecek için üzerine para alın. Giriş 25 sent” dedi.
Mehmet, İbrahim, Yılmaz, Selim, İsmail ve ben aşağıda buluştuk. 95 Napier Street’teki flatlara vardığımızda yolda Davut Kartal’a rastladık. Davut hepimizi birarada görünce merak etti:
- Nereye gidiyorsunuz?
- MCG’ye.
- Richmond’la Carlton’u seyretmeye gidiyoruz.
- Sen de gel.
- Gelirim ama bende para yok.
- O zaman biz verelim.
Herkes cebinden para çıkardı. Davut’a 10 sent, 20 sent veren oldu. Davut topladığı paraları saydı. Toplam bir dolar 50 sent olduğunu söyledi. Zaten herkeste en fazla 40 ya da 50 sent vardı. Parasız olan Davut’taki miktar hepimizdekinden fazla oldu. Bu kez parasını geri almak için herkes Davut’un peşinden koştu. Ama Davut hızlı koştu. Kimse ona yetişemedi.
Yolda Gertrude Street’e varınca önce sola döndük. Oradan ileride Gore Street’e girdik. Gore Street’te Baki Murat’ın evinin önünden geçtik. Daha sonra Victoria Parade’a vardık. Victoria Parade benim gazete sattığım caddeydi. Çok genişce ve trafiği çok olan bir yoldu. Oradan Dallas Brookes Hall’un yanından aşağı inerek Fitzroy Gardens’a vardık.
Fitzroy Gardens çokca gölü ve bahçesi olan büyük bir parktı. Kocaman kocaman ağaçları vardı. Parkın içinde Captain Cook’un evi bulunuyordu. Captain Cook Avustralya’yı bulan adamdı. O bir İngiliz gemi kaptanıydı. Bir müddet eve baktıktan sonra yolumuza devam ettik.
Nihayet adı Jolimont Road olan büyük bir caddeye vardık. Artık MCG’ye yaklaşmıştık. Stada yaklaştıkça yoldaki insan sayısı çoğalmaya başladı. Yüzlerce insan sarı ve siyahlı ya da mavili elbise ve atkılar giyinmişti. Bunlar Richmond ve Carlton’un renkleriydi.
İnsanlar artık hızlı hızlı yürüyordu. MCG’ye yaklaştıkça herkes heyecanlanıyordu.
Yola çıkalı neredeyse bir saat olmuştu. Artık Jolimont tepesi görünüyordu. Mehmet’in anlattığına göre yakında MCG Stadı karşımızda olacaktı.
Nihayet tepeye vardık. Uzaktan bile stat çok büyük görünüyordu. MCG yüksek duvarları ile bir kaleye benziyordu.
Artık kalabalıklar bir insan seline dönüşmüştü. Bazı adamlar "Best Bets" önlüğü giymiş "Football Record" satıyordu. Yaklaşan kalabalıklara “Footy reccooord!” diye bağrıyorlardı.
Mehmet gitti adamın birinden bir tane Football Record aldı. Dergi için 10 sent para ödedi. Football Record oynanacak maçla ilgili bilgiler içeriyordu.
Stadın dibinde sıcak yiyecekler satan karavanlar vardı. Karavanlarda pie, hot dog, cips, pastie, dim sim, chiko roll ve donut satılıyordu.
Davut karavandan bir paket donut aldı. Altı tane donuta 30 sent verdi. Donutlar hamurdan yapılmıştı ama çok sıcaktı. İçinde çilek receli vardı. Bir çoğumuz o gün ilk defa donut yiyecektik.
Stada girmek için uzunca kuyruklar vardı. Biz de kuyruğun birinde sıraya girdik. Kuyruklarda çok sayıda insan bulunuyordu. Bazı insanlar ailecek gelmişti. Çok ufak yaşta çocuklar ve kadınlar da vardı.
Temmuz ayı olduğu için insanlar sıkıca giyinmişti. İnsanların ellerinde bayrak ve termos gibi şeyler vardı. Bazılarında ise "Eski" adında sandık gibi büyük bir kutu vardı. Kutuların içinde yiyecek ve içecekler bulunuyordu.
Herbirimiz 25’er sent verdik ve turnikeden geçerek içeri girdik. Sonra merdivenlerden en üst kata çıktık. Bulunduğumuz yer çok yüksekti. Ama biz zaten 20 katlı apartmanlarda oturuyorduk. Yüksekliğe alışkandık.
MCG gerçekten çok büyüktü. İçinde binlerce seyirci vardı. Hayatımda bu kadar insanı bir arada hiç görmemiştim. Biz yerimizi aldığımız halde insanlar bir yandan gelmeye devam ediyordu. Ama hepsi Richmond ve Carltonlu'ydu.
Footy sahası yemyeşildi. Ama sahanın orta bölümü çamurluydu. Sahada bir maç oynanıyordu. Mehmet “Bunlar Richmond ve Carlton’un yedek takımları” dedi. O maçı herkes seyretmiyordu.
İnsanlar kendi aralarında konuşuyor, sigara içiyor, kimisi de yemek yiyordu. Birçok adam da elindeki tenekeden bira içiyordu. Bazı adamların kasa kasa biraları vardı. En çok Carlton Draught, Fosters Larger ve Melbourne Bitter adındaki biralar içiliyordu.
Yedekler maçı bitince oyuncular sahayı terk etti. Artık herkes esas takımların çıkmasını bekliyordu. Heyecan artık gittikçe artıyordu. Richmond ve Carlton, Collingwood’la birlikte 1972 yılının en güçlü takımlarıydı. Kalabalık ve heyecan bundandı.
Kısa bir zaman sonra Richmond ve Cartlon takımları sahaya çıktı. Ardından alkış ve yüksek sesle bağırışmalar başladı. Bağırışmalar o kadar sesliydi ki birbirimizi duyamıyorduk.
Oyuncuların bazılarını biliyorduk. Onları daha önce televizyonda görmüştük. Ama onları ilk defa canlı görüyorduk. Richmondlu oyuncular arasında Kevin Sheedy, Ian Stewart ve Rex Hunt gibi oyuncular vardı. Carlton’da ise John Nicholls, Alex Jesaulenko ve Bruce Doull oynuyordu.
Maç başladığında heyecan doruk noktadaydı. Alkış ve bağırışmalar hiç kesilmeden devam ediyordu. Oyuncular çok sert oynuyorlardı. Zaten Richmondlu oyuncular sert oynamakla biliniyordu. Her maçta kavga çıkarıyorlardı.
Seyircilerden yüksek sesle küfredenler oluyordu. Artık herkesin elinde bir teneke bira vardı. Bazı adamlar çok içtiklerinden sarhoş olmuştu. Bazıları da sözleriyle birbirlerine takılıyordu.
Maçta Richmond öne geçti ve arayı açtı. Artık Carlton’un maçı kazanma şansı kalmamıştı. Carltonlu seyirciler çok öfkeliydi. Bazıları ötekilere, bazıları da hakeme bağırmaya başladı.
Adamlar birbirlerine küfrediyorlardı. Ama maç bir yandan devam ediyordu. Bir ara neredeyse seyirciler arasında kavga çıkacaktı. Bunun üzerine polisler geldi iki tane adamı sürükleyerek oradan uzaklaştrıdı.
Nihayet 88’e karşı 119 puanla maçı Richmond kazandı. Siren çalınca birçok seyirci sahaya daldı. Sahaya koşanlar arasına biz de katıldık. Fakat herkesten önce atlı polisler sahaya girdi. Onlar sahanın ortasında hakemi korumaya aldı.
Oyuncular sahadan ayrılmaya çalışıyordu. Fakat herkes onlarla tokalaşmaya uğraşıyordu. Bazı insanlar da oyunculardan imza almaya çalışıyordu. En iyi oyuncuların etrafında kalabalıklar oluştu.
Oyuncular uzaktan bakınca ufak görünüyorlardı. Fakat yakından görünce çok büyük ve uzun boyluydular. Adamlar çok terliydiler. Bir an evvel sahadan çıkmak istiyorlardı.
Oyuncular sahayı terk edince yüzlerce insan gibi biz de orada "kick to kick" oynadık. MCG’nin ortasında top oynamak, topa vurmak başka birşeydi. Herkeste binlerce seyircinin önünde top oynama hayali vardı.
Temmuz ayında gece vakti tez geliyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Artık evimize dönme zamanı gelmişti. Artık evimize kadar yürümek vardı. Yürümemiz nereden baksan bir saatimizi alacaktı.
SÜRECEK